SinavLand
07.08.2025 15:13
289 görüntülenme

Hayatınızdaki Suyu Tanıyın

Hayatta karşımıza çıkan her şey, su gibi ya şifa verir ya da zehirler; önemli olan, hangisini içtiğimizi fark edebilmektir. Zehirli suları fark edip şifalıya dönüştürmek ise kelimelerimizle ve seçimlerimizle başlar.

Yazar

Dr. Ömer Alpago

Misafir Yazar

mecnunalyel@gmail.com

Normal başlık atmayı hâlâ beceremeyen benden, bazen benim bile sonu nasıl gelecek diye merak ederek yazdığım bir yazı ile yan yanayız. Öncelikle şunu belirtmek isterim: Bu yazının metaforunu daha iyi anlamak için suyun ne olduğunu ve bizim için taşıdığı önemi iyi kavramak gerekiyor. Aksi takdirde yazı biraz yavan kalabilir.

 

“Anlamını bilmediğin bir şeyi kaybetmekten korkmazsın.”
— Antoine de Saint-Exupéry

 

Su, biyolojik yaşamımız için gereklidir ve biyoloji dersi görenlerin hatırlayacağı üzere hem vücudumuzun hem de dünyanın yaklaşık %70’ini oluşturan en temel maddelerden biridir. Kendisi yanıcı ve yakıcı iki maddenin — hidrojen ve oksijenin — kimyasal birleşimiyle oluşur ve buna rağmen yangınları söndürme özelliği taşır. Oldukça ilginç, değil mi?

Suyun bir başka özelliği ise hem dünya hem de canlılar için vazgeçilmez olmasına rağmen, fazlasının da zararlı olmasıdır. Özellikle sporcularda görülen aşırı su tüketimi “su zehirlenmesi” denilen bir duruma yol açabilmektedir.

 

“Hayat, fazlası zehir olan şeylerin dengesini kurma sanatıdır.”

 

Su, belirli miktarlarda alınması gereken bir maddedir. Az önce de belirttiğim gibi — fazla ya da az alınması vücuda zarar verir. Ancak kararında alındığında sadece yaşamsal devamlılığı sağlar. Günde ortalama 3–4 litre içilmesi tavsiye edilse de; boy, kilo ve cinsiyet gibi birçok faktör bu miktarı etkileyebilir. Kendinize uygun su alım miktarını öğrenip, ona göre su içmenizi tavsiye ederim.

Peki başlıkta bahsettiğim zehirli su ve şifalı su nedir? Normal sudan farkları ne olabilir? Ve suyun girişimcilik ve psikoloji ile nasıl bir bağlantısı olabilir? Gelin birlikte inceleyelim ve bu metaforla hayatımıza nasıl yön verebiliriz, buna bakalım.

Suyun en güzel özelliklerinden biri; birçok maddeyi bünyesine alarak o maddelerin alımını kolaylaştırmasıdır. Bu maddeler tuz ve şeker gibi basit içerikler olabileceği gibi, zehirli maddeler de olabilir. İçinde tuz olunca adı “tuzlu su”, zehir olunca ise “zehirli su” olur doğal olarak.

 

“Zehir, bazen bir damla lezzetle içilir.”

 

“Kim neden zehirli su içsin ki?” sorusu elbette akla gelebilir. Fakat su kıtlığı yaşanan birçok ülkede insanlar çamurlu su içerek hayatta kalmaya çalışıyor. Bu çamur, insanlar için adeta bir zehirdir. Vücudun suya duyduğu ihtiyaç o kadar yoğun olabilir ki, içinde zararlı maddeler olsa bile bu durum geçici olarak göz ardı edilebilir.

Günümüzde birçok insan psikolojik ya da maddi ihtiyaçları uğruna zehirli sular içiyor. Üstelik çoğu bunun farkında bile değil. Aslında hepimiz, az da olsa, bu sulardan içiyoruz. Bu durum zamanla hayat kalitemizi düşürüyor. Sevmediğimiz işlerde çalışmak ya da istemediğimiz özelliklerimizi sürdürmek gibi örnekler ilk akla gelenlerden.

 

“İnsanı zehirleyen şey, yuttuğu değil; içselleştirdiğidir.”

 

Bir de şifalı sular var. Bunlar yalnızca su ihtiyacını karşılamaz; aynı zamanda vücutta hasarlı dokuları da iyileştirir. Adeta bir taşla iki bilye vurmuş olursunuz. (Bilye oyununu bilmeyenler için: Elinizdeki bilyeyle tek seferde ne kadar çok bilye vurursanız, oyunu o kadar çabuk kazanırsınız.)

Örneğin, çokça duyulan “detoks suları”; hem su ihtiyacımızı karşılar hem de vücuttaki toksinleri atarak hastalıkları önler. Günümüzde sevdiğimiz işlerde çalışmak ve bizi geliştiren alışkanlıklar edinmek de birer şifalı su örneğidir.

Ne yazık ki, şifalı su içenlerin sayısı oldukça az. Ve ne yazık ki bu insanları toplumun geneli kolayca kabul etmiyor. Çünkü toplumdan farklı olanları kabullenmek, her zaman daha zordur.

 

“Şifa, çoğunluğun tercihinde değil; kendi sesini duyabildiğin yerde saklıdır.”

 

Peki ne yapmalı? Her zaman yaptığımızı: Kendimize sorular sormalıyız. Hayatımızdaki zehirli ve şifalı sular neler? Kendinizi bir şeye zorunlu hissediyorsanız ve o şey sizi mutsuz, amaçsız hissettiriyorsa; büyük ihtimalle bu sizin “zehirli suyunuzdur.” Onu hayatınızdan çıkarmalı ve yerine ona karşılık gelen bir “şifalı su” koymalısınız.

İnsanlar çoğu zaman kendi hayatlarındaki zehirli suları yine kendilerine ikram eder. Bir şeye kendini zorunlu hisseden insan, zamanla o işi sevemez ve istemsizce uzaklaşır. Yani kişi, kendi psikolojisini yine kendi bozar. Oysa sadece bazı kelimeleri ya da davranışları değiştirerek bu zehirli suları şifalı hale getirebiliriz. Bu kadar basit…

 

“Kelimeler, duyguların kabıdır. Ne koyarsan onu taşır.”

 

Mesela, en kutsal görevlerden biri olan annelik için bile bazı kadınların “Ben çocuğuma bakmak zorundayım” dediğini duyuyorum. Onlara “Çocuğuna bakmak zorunda değilsin” dediğimde ise, sanki çocuklarını çöpe atmalarını istemişim gibi bakıyorlar. Oysa demek istediğim şey, çocuklarının bir “zorunluluk” değil, “isteyerek bakılan bir sorumluluk” olduğunu fark etmelerini sağlamak.

Böyle bir durumda ne denebilir? “Çocuklarımla vakit geçirmek istiyorum” gibi bir cümle kullanılabilir. Böylece zorunluluk ortadan kalkar ve aynı iş, kişinin isteğiyle yaptığı bir aktiviteye dönüşür.

Aynı durum girişimcilik için de geçerlidir. Başarılı olmak istiyorsanız, işinizdeki tüm “zehirli suları” temizlemelisiniz. Ne kadar çok “şifalı su” ile çalışırsanız, işiniz o kadar verimli ve tatmin edici olur.

Bazen sevdiğimiz işi yapıyor olsak bile, bunalmış hissedebiliriz ve bu çok normaldir. Bu durumu fark etmek bile ilk adım için yeterlidir. Ardından kendinize şu soruları sorabilirsiniz: “Beni bunaltan şey nedir?” ve “Gerçekten neden bunaldığımı düşünüyorum?” Bu sorularla zehirli suyu şifalı suya dönüştürecek yolu keşfedebilirsiniz.

 

“Bir damla fark, bir hayatı değiştirebilir.”

 

Hepinize, zehirli sulardan uzak ve şifalı sularla dolu bir hayat diliyorum…

Yeni Makalelerden Haberdar Ol

En güncel makaleleri e-posta ile alın.